top of page

Çözümsüz bahisler

  • ozturkebru18
  • 28 Eyl 2022
  • 2 dakikada okunur

Kendi içindeki savaşların varlığından bile habersiz ve bunu farkında olmayıp etrafındaki insanları uyguladığı psikolojik şiddette boğan bir çevre hepimizin malumu.

En çok da hayatımızın merkezine koyduğumuz, bize duyduklarını iddia ettikleri o aşırı sevginin altına sığınmalarını kendimize sebep göstererek merhamete geldiğimiz, vazgeçemediğimiz, ısrarla bırakamadığımız, kopamadığımız insanlar...

Psikoloji de o kadar çok kişilik bozukluğu teşhisi var ki, Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu, bağımlı kişilik bozukluğu, narsistik kişilikler, anti-sosyal kişilik bozuklukları, histerik kişilikler, çekingen kişilikler, paranoid kişilikler vs. Bir bütün olarak etiketlemeye gerek yok. Hepimiz izler taşıyoruzdur fakat bizi yoran kendini bilmeyenler. İnsanoğlu yaradılışını, potansiyelini bir türlü öğrenemiyor. Kendini tanıyamıyor, keşfedemiyor ve bu bağlam da kendini sevmiyor. Ayrıca kendini sevmeyen birinin başkasını sevmesi pek de ikna edici değil. Onun adına sığınmak veya muhtaçlık duyma diyoruz. Çünkü özsaygı geliştiremiyor. Öz eleştiriden bir haber bir şekilde etrafındaki herkesi yıprattıkça yıpratıyor. Kendi de mutlu değil ve bunu farkında bile değil. Dili istediği kadar her şey yolunda desin, buna kendi bile inanmıyor. İşte burada kalbimiz ikiye ayrılıyor;

* 1) Bu uğraşa gerçekten değer mi?

*2) Ya da biz hayat boyu birilerini iyileştirmek zorunda kalmadan da mutlu olabilir miyiz?

Herkes kendi içinde cevabını versin. Bir de şunları soralım. Sevgi gerçekten bu sabrı gösterecek yücelikte ve yeterlilikte bir duygu mu? Karşındaki de buna çabalıyor mu? Duyduğun zaaflar gerçekleri görmeni engelleyecek boyutlara ulaşıyor mu? Kendinden tam olarak ne kadar ödün veriyorsun veya veriyor musun? Kurulan iletişimler gerçekten şeffaf mı? Bu süreçlerde kendinde neleri ihmal ediyorsun? Kimleri karşına alıyorsun? Yani buna değer mi?

İstediğiniz kadar dil dökün, Onlara dünyanın en anlamlı en bilgili konuşmalarını yapın, sağduyu gösterin, Onlar aynaya bakmayı öğrenmediği sürece giden tek şey yıpranarak, yorularak geçmiş koca bir yaşam. Tartacağınız tek veri size kurdukları cümleler değil eyleme dökülmüş davranışları olsun. Bir akşam üstü karşılıklı bir masada otururken dönemsel ve yüzeysel bir sahte farkındalık tiyatrosuyla süslenmiş cümlelerle değil, hayatın olağan akışında gösterdiği davranışları size kılavuz olsun.

Yalnızlığına düşkün olanların bile insansız yaşayamayacağı bir dünya da işimiz sanırım oldukça zor... Ya da salla gitsin boş ver :)


ree

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
6 Şubat...

Yıllara 17 Ağustos'tan sonra bir de 6 Şubat eklendi. Yarın tam bir yıl olacak. Yüzüm kızarıyor utançtan, aynaya bakamayacak gibi oluyorum...

 
 
 

Yorumlar


bottom of page