top of page

SERBEST

  • ozturkebru18
  • 25 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Uzun bir aradan sonra...

İhmal ettiğin her şey körelmeye mahkum. Beslemediğin her duyguda öyle. Bir de sen beslemesen bile eritemeyeceğin güçte olan duygular var. Kafandaki cehennemi yaratan da onlar zaten. Büyük bir sabırla geçmesini beklerken, etrafına o sakinliği yansıtırken, beyninin içinde fırtınalar koparmasıyla başa çıkabilmek ne büyük irade ama. Az buz değil, serin uykulardan mahrum ediyor. Gülüşlerinde gölgesini eksik etmiyor. Sana gelene kadar korku duvarlarını oluşturuyor. Önyargılarını besliyor. Davranış biçimlerinin önünü alamıyorsun. Sonra bir niyetine giriyorsun. O radikalliği, katılığı, duvarı kırabilmeyi kendine görev ediniyorsun. Bu uğurda çok şeffaf olman gerekiyor. Önce kendine şeffaf ama sonra başkalarına. Başkaları dediğim de çok uzakta aranacak veya yabancı değil. Çok yakınımızdakiler veya kendi seçtiklerimiz. Bu savaşı verirken elden edeceğimiz aslında koca bir kumsaldaki tek bir kum taşı boyutunda olacak ancak senden gidecekler o kumsalın kendisi olacak. Bastığın yerlere ve yoğunluğuna göre şekilden şekle giren ama asla bıraktığın ve bastığın gibi kalmayana dek. Çünkü sen bu savaşı verirken, rüzgar esmeye devam ediyor. Bazen bozmak için, bazen ise (sen öyle olduğunu düşünmesen bile) daha iyisi oluşsun diye düzeltmek için. Deniz de aynı kalmıyor ya bir akıntıya kapılıyorsun ya da fırtına kopuyor. Bu yüzden nasıl yürüdüğün, nereye bastığın önemli. Keza sorumlusu sensin. Kendin yapıyorsun. Böyle olmasını sağlıyorsun. Dolayısıyla sorguladığında hep kendin oluyorsun. Konu bir yerden sonra karşındakini sadece kendi savaşın, nefis terbiyen için bir aracı haline geliyor. Yine de o aracıları kırmamak lazımmış. Keşke olsa ama dünya bir deneme tahtası değil. (Bu klişe cümleyi de sarf etmek istemezdim ama bazen sadeleştirmek zorunda kalıyorum kafamın içini). En azından bazı insanlar için asla değil. Kendi isteklerimizi bazen uyutmamız gerekebiliyor. Belki O'nlar uyandırır ama bu ihtimalde o potayı eritebilmek lazım. Eritemeyip olmasını beklediğinde geleceğini umma zamanı benliğimizi terk edeli uzun zaman oluyor. Çok şükür :) ama sorun şu ki, fıtrat mı, huy mu, kalıtsal mı artık ne derseniz deyin istemeden duramıyorsun. İnsan doğası farkında olduğu bir çok şeyi eyleme dökemez. Daha doğrusu eyleme dökemediğini görmek istemeyeceği pembe yalanlarla donatır benliğini. Ruhunu böyle olduğuna ikna eder. Çok da iyi başarır. Hiç şaşmaz. Hiçbir şey de tam yetkinlik elde edemez ama bunu insan dediğin çok güzel başarır. Ne yapsın umut etmek böyle bir şey demek ki. İstesen de istemesen de ihtimali bile içini ısıtıyor. Yalan yok o umut ihtimali bile bir saniyeliğine bile olsa yüz güldürüyorsa o an kaçmak istemiyorsun. Olsun istiyorsun. Ben de olsun istiyorum. Çok istiyorum. Yüzümün saniyelik gülüşlerden daha fazla his barındırmasını istiyorum. O gülüşlerin ardındaki gölgelere artık güneş doğmasını istiyorum.

İsteyenin bir yüzü... :)

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
6 Şubat...

Yıllara 17 Ağustos'tan sonra bir de 6 Şubat eklendi. Yarın tam bir yıl olacak. Yüzüm kızarıyor utançtan, aynaya bakamayacak gibi oluyorum...

 
 
 
Ebruli kafası

Nereye sığacağız o gün bu yeryüzünde, kime sığınacağız, kime sarılacağız, nasıl aşacağız, nasıl bitecek o gece, bir kaç gün kaldı sadece,...

 
 
 

Yorumlar


bottom of page